1 Aralık 2012 Cumartesi

Kur’an’daki hacc

0 yorum

Kur’an’daki hacc 
“Hacc” sözcüğü; “kastetmek” demektir. Meselâ, “ حجّ الينا فلانhacce ileyna fülanün (Filan kişi bizi kastederek bize ayak bastı; geldi)” denilir. (Lisanü’l Arab, c. 2, s. 326, 327, hcc mad)
Zebidi ise bu anlama ilâve olarak; “ حجّhacc, ayak basmaktır, kanıtla galip gelmektir, bir yere defalarca gitmektir” gibi açıklamalarda bulunmuştur. (Tacü’l Arus; c.3 , s. 324 “hcc” mad)
Bu açıklamalar netleştirilirse, “hacc” sözcüğü, fiil olarak; “Bir şeyi kafaya koymak ve onu yapmaktır” denilebilir. Sözcüğün, ayetlerdeki gibi Beyt; Ka’be ile birlikte tamlama olarak kullanılması hâlinde anlamı; “Ka’be’yi kafaya koyup oraya gitmek” manasına gelmektedir.
Sözcüğün isim olarak anlamını tespit etmek için ise, “Kıble” yazımızda belirttiğimiz, Ka’be’nin niteliklerini ve “Mescid-i Haram tarafının” yani Ka’be tarafının neden “kıble” yapıldığını hatırlamak, dolayısıyla Ka’be’nin ne olduğunu dikkate almak gerekmektedir: 
Bakara; 148-151: Ve herkes için bir yön vardır; o, ona yönelendir. O nedenle hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah, tümünüzü bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye en iyi güç yetirendir.
Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden gelen bir hakktır. Allah, yaptıklarınıza gafil de değildir.
Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz, her nerede olsanız, insanlardan, -onlardan zulmeden kimseler hariç- sizin aleyhinizde bir delil olmaması için, Benim size, içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermemiz gibi, size olan nimetimi tamamlamam için ve doğru yolu bulabilmeniz için hemen yüzünüzü onun tarafına çevirin. Artık onlara haşyet duymayın, Bana haşyet duyun. 
Bu ayetlerle, “Mescid-i Haram tarafı”nın kıble edinilmesi emredilmiş ve “Mescid-i Haram tarafı”nın “kıble (hedef, strateji)” yapılmasının gerekçeleri sayılmıştır. Bu gerekçeler şunlardır:
1. “insanlardan, -onlardan zulmeden kimseler hariç- sizin aleyhinizde bir delil olmaması için”, yani; herkesten güçlü olmanız, kimsenin sizi ezmemesi için.
2. “Benim size, içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermemiz gibi, size olan nimetimi tamamlamam için”, yani; Allah’ın dininin yayılması nedeniyle tüm insanların kitaptan, hikmetten yararlanmaları ve bilgisizlikten kurtulmaları için.
3. “doğru yolu bulabilmeniz için”, yani; kurtuluşa erebilmeniz için. 
Görüldüğü gibi Yüce Allah’ın, Mescid-i Haram tarafının kıble, hedef edinilmesi için gerekçe olarak gösterdiği hususların tahakkuk ettirilebilmesinin, namazda yüzlerin fizikî olarak Mescid-i Haram tarafına çevrilmesiyle bir alâkası bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile, Mescid-i Haram tarafının kıble, hedef edinilmesi suretiyle Allah’ın bizler için istediklerinin sağlanamayacağı, her namuslu, dürüst insanın kabul edeceği bir gerçektir. Bu durumda ise, “Mescid-i Haram tarafı” ifadesinden, namazda yüzlerin fizikî olarak Mescid-i Haram tarafına çevrilmesinden başka bir şey anlaşılması gerekmektedir.
“Mescid-i Haram tarafı” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği yine Kur’an’dadır ve şöyle açıklanmıştır:
Bakara; 125:
Ve Biz bir zaman bu Beyt’i, insanlar için bir sevap kazanma/dönüş yeri ve bir güven yeri kılmıştık. -Siz de İbrahim’in makamından bir musalla (salât gerçekleştirilecek yer) edinin.- Ve Biz İbrahim ile İsmail’e: “Beytimi, dolaşanlar, ibadete kapananlar ve secde edenler, rüku edenler için tertemiz tutunuz” diye ahit almıştık. 
Âl-i Imran; 96, 97:
Şüphesiz, insanlar için mübarek ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Bekke’dekidir (Mekke’dekidir). Onda apaçık deliller; İbrahim’in makamı vardır. Oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir. 
Maide; 97:
Allah, Ka’be’yi; o Beyt-i haram’ı, haram ayı, heydi (hacda oraya hediye olarak kesilen hayvanı) ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir ayağa kalkış kıldı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. 
Yukarıdaki üç ayette yer alan vurgular dikkate alındığında, “Mescid-i Haram”ın özellikleri hakkında şu tespitler yapılabilmektedir:
- Mescid-i Haram veya Beytüllah veya Ka’be (üçü de aynı şeyi ifade ediyor), insanlar için (bir tek insan için değil), yeryüzünde hazırlanan evdir (okuldur).
- Orada İbrahim peygamberin makamı (ayaklandığı, zalimlere karşı kıyam ettiği, mücadele ettiği yer) vardır. (Yoksa, Ka’be’yi yaparken ayağını bastığı taş değil.)
- Orada herkes güvende, dokunulmaz, hür olmalıdır, orada baskı ve zulüm olmamalıdır.
- Orada hikmetler (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) yürürlüğe sokulmalı, herkes bilmediğini öğrenmelidir.
- Orası, orada dolaşanlara, akiflere, kaimlere, rükû edenlere, secde edenlere tertemiz tutulmalıdır.
- Müslümanlar “İbrahim’in makamından bir musalla (salâtın ikame edildiği yer, alan)” edinmelidir.
- Gidip gelmeye imkan bulanlar da oraya gidip gelmelidir. 
“Mescid-i Haram”ın Kur’an’da bildirilen özellikleri yukarıdaki gibi tespit edilince görülmektedir ki; Rabbimizin yaptığı vurgular Mescid-i Haram, Beytüllah veya Ka’be’nin fizikî yapısı ile ilgili değil, işlevleriyle ilgilidir ve İbrahim peygamberin Ka’be inşa etmesi de, tevhid okulunu açması ve bu okula işlerlik kazandırmasıdır. Buna göre, “Mescid-i Haram tarafı” ifadesinden ne anlaşılması ve “Mescid-i Haram tarafına yönelmek” için nelerin yapılması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır:
- Özerk ilâhiyat okulları (“Tabii Bilimler”in tümü doğal olarak ilahiyat okuludur) açılmalı ve bu okullardaki ilahiyatı, tevhidi öğreten öğretmenler (rüku edenler) ile öğrenciler (ilâhiyat eğitimi alarak ikna olanlar) gözetilmelidir.
- Salâtın ikamesi için, sosyal destek kurumları kurulmalıdır.
- Gerekli askerî güç ve organizasyon kurularak düşmanlardan üstün olunmalıdır. Bu alanda da iyi eğitimciler, askerî subaylar yetiştirilmelidir. 
Bu tespitlere göre, Ka’be’nin bir “yüksek ilahiyat okulu” olduğundan hareketle; “hacc” sözcüğün isim olarak anlamı; “KA’BE’DE YÜKSEK İLAHİYAT ÖĞRETİM VE EĞİTİMİNİ KAFAYA KOYUP ORAYA GİTME, ORADA İBRAHİMÎ EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İBRAHİMLEŞME; BİR KURMAY TEVHİD ERİ OLMAYA GİTME” demektir.
Bizim, “hacc” sözcüğünün anlamına ve Ka’be’nin Kur’an ile belirlenmiş işlevlerine dayanarak yaptığımız bu tespit, aşağıda görüleceği gibi Kur’an ayetleriyle birebir örtüşmektedir ve Ka’be’nin, işlevleri dolayısıyla hacc emrinin yerine getirilmesinde büyük öneme sahip olduğu, ayetlerde açıkça vurgulanmıştır. Bu sebeple de biz, hacc konusundaki tahlilimize Ka’be’nin tanıtımından başlamayı uygun görmüş bulunuyoruz. 
Hakkı Yılmaz...

Yorum Yaz

Yorumlarınız İçin Teşekkür ederim...Erkan Alaca

Etiketler

Aile (1) Alak (1) Alamet (1) Allah (4) Amacı (1) Amaç (1) Anlam (1) Arafat (1) Arap (1) Ay (1) Ayet (2) Bakara (1) Bakış (1) Boşanma (1) Bozmak (1) Bozulma (1) Buhari (1) Cemaat (1) Ceza (1) Cin (1) Cuma (1) Çelişki (1) Din (3) Diriltme (1) Doğa (1) Doğum (1) E-book (1) Enerji (1) FlashBook (1) Gerçek (1) Gösterge (1) Hac (1) Hacc (3) Hadis (2) Haksızlık (1) Haram (1) Haremlik (1) Hıristiyanlık (1) Hukuk (1) İbadet (1) İblis (1) İkame (1) İnsan (1) İsa (1) İslam (2) İşte Kur-an (1) Kabe (3) Kadın (6) Kadının Şahitliği (1) Kavram (1) Kaynak (1) Keffarat (1) Kontrol (1) Kul (1) Kuran (10) Kuran'da Cin (1) Kuranda Dua (1) Kuranda Kadın (4) Kurandaki Hac (2) Kürtaj (1) Mali Destek (1) Melek (1) Mesaj (1) Mescid (2) Meşaril (1) Mezhep (1) Miras (1) Mucize (4) Muhammed (a.s) (2) Nakıs (1) Namaz (5) Oruç (5) Ölüler (1) Peygamber (1) Ramazan (1) Rekat (1) Rivayet (1) Rüku (1) Rüşd (1) Salat (5) Savm (1) Secde (1) Selamlık (1) Sıyam (1) Sohbet (1) Sosyal (1) Sure (2) Şart (1) Şehr (1) Şöhret (1) Takva (2) Talak (1) Tanrı (1) Tavaf (1) Temizlik (1) Tevbe (1) Tirmizi (1) Tutmak (1) Ümre (3) Vakit (1) Yaratılış (1) Zihin (1)