1 Aralık 2012 Cumartesi

Arafat ve el Meş’aril Haram (müzdelife)

0 yorum

Arafat ve el Meş’aril Haram (müzdelife) 
Rabbimiz Bakara/ 198. ayette; hacc görevini yerine getiren müminlere “Artık Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da hemen Allah’ı anın” buyurmaktadır. Bu emri uygulayabilmek için de, “Arafat” ile “Meş’ar-i Haram” ifadelerini iyi anlamak gerekmektedir. 
Arafat
Arafat sözcüğü “bilgi, irfan” anlamındaki “arf” sözcüğünün türevlerindendir. Ve kesin olarak Arapçadır. Ne var ki lügat kitaplarında bu sözcüğün tekil-çoğul, çekimli- çekimsiz, nekre-marife, özel isim-cins isim olup olmadığı tartışılmıştır. Bilindiği gibi “Arafat”, Mekke civarında bir bölgenin adı olarak meşhurlaşmıştır.
Arafat sözcüğünün temel harfleri olan “arft” alındığında, bu sözcüğün “arf” kökünden mastar bina-i merre”, mastari nev’i”nin çoğulu ve “ismi failin cemi mükzekker müennesinin çoğulunun çoğulu” olduğu söylenebilir. Ne var ki ilk ikisinde “arft” sözcüklerin, “arfât” ve “Irfât” diye okunması gerekmektedir. Eldeki ilk Mushaflardaki harfler harekesiz olmasına rağmen bu sözcüğü “IRFAT” diye okuyan olmamıştır. Bu konuda hiçbir bilgi mevcut değildir. Geriye bu sözcüğün “ismifailin mükesser çoğulunun, çoğulun çoğulu olması kalmaktadır. Sözcüğün bu kalıptan olduğunu var sayarsak sözcüğün anlamı; “çok çok arifler; bilginler, anlayışlılar” demek olur ki bu anlam da, hacc süresinde öğretmenlik ve öğrencilik yapan kimseleri ifade eder.
Bir de Arapların sözcük kalıplarını çoğullaştırma kuralları vardır. Örneğin Kur’an’da yer alan kesik harf grubu “ha mim” ifadesi Kur’an’da ikiden fazla yer aldığı için bu sözcükler, “Havamim (ha mimler)” diye çoğullaştırılır. Yine Kur’an’daki “ta sin” kesik harfleri de “Tavasin (ta sinler)’’ diye çoğullaştırılır. Bu bilgileri vermemizin nedeni “Arafat” sözcüğünün böyle bir “kalıp sözcük” olduğu ihtimalindendir.
Lügat kitaplarında “Arafat” sözcüğü ile ilgili şu bilgiler verilmiştir :
Denildi ki, Adem ile Havva cennetten indirildikten sonra burada buluşup tanıştılar” (!) onun için buraya “Arafat” denilmiştir.
Hacılar burada toplanıp birbirleriyle burada tanıştıkları (!) için buraya “Arafat” denilmiştir.
Cebrail, İbrahim peygamberi eğitirken ona sürekli olarak “ Ea’rafte (tanıdın mı, öğrendin mi?) diye sormuş, o da “Araftü (öğrendim, tanıdım)” demiş (!) onun için buraya “Arafat (Arafe fiilleri kastedilerek (ARAFEler)” denmiştir. (Lisan; c. 6, s. 195-201 arf mad. Tac; 7/ s. 374-384 arf mad) 
Biz açıklamaların içeriğine katılmamakla birlikte sözcüğün “Arafeler (“Bildin mi”ler, “bildim”ler) şeklinde “fiillerin lafızlarının çoğullaştırılması noktasını benimsiyoruz ve bunu tercih ediyoruz. Bu ifade de öğretmen-öğrenci ilişkisini yansıtmaktadır.
Dolayısıyla burada konu edilen de, mecazı mürsel sanatıyla “Öğretmen ve öğrencilerin bulundukları yerler; eğitim öğretim merkezleri”dir.
Ancak, sözcük Kur’an’da çekimli ve nekre olarak kullanıldığından bu yerler eskiden belirlenmiş bir yerleri değil, hacc döneminde, Mekke civarında sabit veya seyyar olarak oluşturulan ve oluşturulacak olan tüm eğitim-öğretim merkezlerini kapsar. 
Meş’ar-i Haram
Ayetteki “Meş’ar-i Haram” ifadesi “el Meşar’il Harami” diye marife (belirtili) olarak gelmiştir, sanki özel isim hükmündedir. Anlamı, “dokunulmaz, bilgilenilen-bilinçlenilen yer” demektir. Burası, Arafat bölgesi ile Mina bölgesi arasındaki bölgenin adıdır (bazıları bir bölümünün adı olabilir demişlerdir). Bu gün bu yöre, aslı astarı olmayan, Adem ile Havanın birbirine yaklaştığı yer kabul edilip, buna izafeten “yaklaştırılan yer” anlamında “Müzdelife” adıyla ünlenmiştir.
Artık anlaşılmıştır ki Rabbimizin “Artık Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da hemen Allah’ı anın” emrinin gereği; Mekke civarında oluşturulmuş olan okullardaki müminlerin, belirlenmiş sayılı günlerde akın akın MEŞ’AR-İ HARAM’a gelmeleri ve orada topluca “Allah Anma” merasimi yapmalarıdır. 
Allah’ın zikri 
Meşar-i Haram’da yapılacak şey, eğitim ve öğretim, İbrahimleşme değildir. Sadece “Allah’ı anma”dır. Bu konuya dair geniş bir tahlilimiz “Zikir, Zikrullah” başlığı ile, Tebyin’ül Kur’an adlı eserimizde, A’raf suresinin sonunda bulunmaktadır. Detayın oradan okunmasını önerirken, oradaki yazımızın netice bölümünü burada yeterli görüyoruz:
“Zikrullah = Allah'ın anılması”, halk arasında uygulandığı şekliyle elde tespih, dil ile "Allah, Allah …" demek değildir. “Zikrullah = Allah'ın anılması”; Allah'ın, biz kulları üzerindeki haklarını ve bize sunduğu nimetleri düşünmek, O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizi ikide bir kontrol etmek, verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip (karşılık ödeyip) nankörlük etmemek ve daima bu bilinç içerisinde olmaktır. 
Sayılı günler 
Rabbimiz Bakara/ 203. ayette “Ve Allah’ı sayılı günlerde anın.” diye buyurmaktadır. Rabbimizin burada konu ettiği “sayılı günler” ifadesi hem çoğul hem de nekredir (belirtisizdir). Dolayısıyla, bu günlerin hangi günler olacağı, yine Hacc Organize Komitesi tarafından, Hacc Emiri’i tarafından belirlenecektir. 
Dağılma 
Bakara/ 199 ayetteki “Sonra da insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin ve Allah'tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir” ifadeleri, artık hacc görevinin bittiğini ve herkesin memleketine dönüp, işine gücüne bakmasını, memleketindeki görevlerini yerine getirmesini bildirmektedir. 
Ancak, kişilerin görevi burada bitmekle beraber, Hacc Organize Komitesi’nin, Hacc Emiri’nin görevi bitmemiştir. Çünkü son görev, tıpkı peygamberimiz döneminde olduğu gibi, bir sonuç bildirgesi yayınlanmasıdır: 
Bara’e (ültimatom); sonuç bildirgesi 
Bilindiği üzere Rasülüllah, hicri 10. yılda bizzat kendisinin de katılımı ile hacc yapmış ve onun katılması sebebiyle bu hacca “Hacc-ı ekber (En büyük hacc)” adı verilmiştir. Nakillere göre bu hacca, sayıları yüz on dört bin civarında Müslüman katılmıştır. Bu hacc’ın sonuç bildirgesini ise bizzat Rabbimiz, Tevbe suresinin ilk yirmi dokuz ayetini indirerek yapmıştır: 
Tevbe; 1-29:
1, 2- Allah'tan ve Elçisinden ahitleştiğiniz müşriklere bir ültümatom: “Artık yer yüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah’ı aciz bırakan olmadığını ve kesinlikle, Allah’ın, kafirleri rezil-rüsvay eden olduğunu bilin.”
3, 4 – Ve “en büyük hac” günü, Müşriklerden ahitleştiğiniz, size hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseyle yardımlaşmamış kimseler hariç, şüphesiz Allah’ın ve O’nun elçisinin müşriklerden berî (ilişiksiz) olduğuna dair Allah’tan ve Elçi’sinden insanlara bir bildiri: “Artık eğer tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır. Ve eğer sırt çevirirseniz o zaman şüphesiz kendinizin, Allah'ı acizleştiren olmadığını biliniz.” Şu küfretmiş kişilere de acıklı bir azabı müjdele! Artık siz de müddetlerine kadar ahitlerini tamamlayın. Şüphesiz Allah, takvalı davrananları sever.
5 - Şu haram aylar çıktığı zaman da o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salatı ikame ederlerse ve zekatı verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, Gafur’dur, Rahıym’dir.
6 - Eğer müşriklerden herhangi biri aman dilerse, Allah'ın kelâmını dinlemesi için ona aman ver. Sonra onu güvenli yerine ulaştır. Bu, şüphesiz onların bilmeyen bir toplum olmaları nedeniyledir.
7 - Mescid-i Haram yanında ahitleştikleriniz hariç, o müşrikler için Allah katında ve Elçisi katında herhangi bir ahd nasıl olabilir? Artık onlar size karşı, doğru durdukça siz de onlara karşı doğru olun. Şüphesiz Allah, takvalı davrananları sever.
8- 10 - Nasıl olabilir ki? Ve eğer onlar, size üstünlük sağlarlarsa, sizin hakkınızda bir yemin ve antlaşma gözetmezler. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise dayatır. Ve onların çoğu fasıktırlar: Onlar, Allah’ın ayetlerini çok az bir bedelle sattılar da O’nun (Allah’ın) yolundan alıkoydular. Şüphesiz onlar, yapmış oldukları kötü olanlardır. Onlar, herhangi bir mümin hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, haddi aşanların ta kendileridir.
11 – Bundan sonra eğer tevbe ederlerse, salatı ikame ederlerse ve zekatı verirlerse, artık onlar, dinde kardeşlerinizdirler. Ve Biz, âyetleri, bilen bir toplum için detaylandırıyoruz.
12 – Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, vazgeçmeleri için o küfür öncüleriyle hemen savaşın. Şüphesiz onlar için yeminler diye bir şey yoktur.
13 - Yeminlerini bozan, Elçi’yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce, size, kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara haşyet mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mümin iseniz, Allah, Kendisine haşyet duymaya daha layık olandır.
14, 15 - Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve onları rezil-rüsvay etsin. Sizi de, onlara karşı muzaffer kılsın ve mümin bir toplumun göğüslerine şifa versin, göğüslerinin kinini gidersin. Allah dilediğinin tevbesini de kabul eder. Ve Allah, Aliym’dir, Hakiym’dir.
16- Sizden çaba harcayanları, Allah’ın, Elçi’sinden ve inananların astlarından sırdaş (can dostu) edinmeyenleri Allah bilmeden (ortaya çıkarmadan) bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.
17 – Müşrikler, kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini imar etmeleri söz konusu olamaz. İşte onlar, işleri boşa gitmiş kimselerdir. Ve onlar Ateş içinde sürekli kalacaklardır.
18 - Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, salatı ikame edeni kılan, zekatı veren ve sadece Allah'a haşyet duyan kimseler imar ederler. Artık işte onların, hidayet üzere olanlardan olmaları umulur.
19 - Siz hacc yapanın sulanmasını ve Mescid-i Haram'ı imar etmeyi, Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad eden kimse gibi mi kılıyorsunuz? Bunlar, Allah katında eşit olamazlar. Ve Allah, zalimler toplumuna hidayet etmez.
20 - İman eden, hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte bunlar, kurtulanların ta kendileridir.
21, 22 – Onların Rabb’i, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve içinde ebedi olarak kalmak üzere, içinde tükenmez nimetler bulunan kendilerine ait cennetlerle müjdeler. Şüphesiz Allah, katında çok büyük mükafat olandır.
23 - Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürü seviyorlarsa, onları veliler edinmeyiniz. Sizden her kim de onları velileştirirse artık işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.
24 - De ki; eğer ki babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz (akrabalarınız, kabileniz), elde ettiğiniz mallar, kesâda uğramasından ürperdiğiniz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, O’nun elçisinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyiniz. Ve Allah fasıklar kavmine doğru yolu göstermez.
25 – Hiç kuşkusuz, Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir faydası olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkası dönenler halinde kaçmıştınız.
26 - Sonra Allah, elçisinin üzerine ve müminlerin üzerine huzurunu indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Küfreden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, o kâfirlerin cezasıdır.
27 – Sonra, bunun (bütün bu olup bitenlerin) arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasib eder. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
28 - Ey iman eden kimseler! Müşrikler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde lütuf ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.
29 - Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçi’sinin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dinini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları halde, elden, cizye verene kadar savaşın. 
Dolayısıyla, Rabbimizin bu bildirgesi örnek alınmalı ve her hacc döneminin sonunda, o döneme mahsus, o dönemin önceliklerini esas alan bir sonuç bildirgesi yayınlanmalıdır. Böyle bir bara’e (ültimatom), yani bildirge o dönemin Hacc Emiri tarafından hazırlanmalı ve önce görevlerini tamamlayan hacılara sonra da tüm insanlığa Hacc Organize Komitesi tarafından ilan edilmelidir. 

Veda hutbesi 
Nakillerde, hicri 10. yılda yapılan hacca ait Rasülüllah’ın bir hitabesi yer almaktadır. Rasülüllah’ın son hacc hitabesi olması nedeniyle “Veda Hutbesi” adı verilmiş olan bu hutbenin metni hem sünen ve rivayet kitaplarında mevcuttur, hem de levhalaştırılıp duvarlara asılmıştır. Veda Hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafat’ta, Mina’da ve bir gün sonra yine Mina’da olmak üzere müteaddit günlerde parça parça irad edilmiştir (Tecrid-i Sarih, Terc. X, 396) . Fakat bu hutbe, birçok kişi tarafından birbirinden farklı şekillerde rivayet edilmiş; hutbenin tamamının bir araya toplanmasında bu farklı rivayetlerden yararlanılmış ve daha sonraki yıllarda tek bir hutbe olarak empoze edilmiştir.
Bu hutbenin meşhur olan metni şöyledir: 
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. Ey insanlar bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan emindir. Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakin benden sonra eski dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
Ey ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımızın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.
Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştı. İlk kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib'in torunu (yeğenim) Rebîa'nin kan davasıdır.
Ey insanlar! Bugün şeytan sizin su topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.
Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini korumaları ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnenmemeleridir. Eğer onlar, razı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa onları hafif bir şekilde dövebilir, azarlayabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları; örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü'minler, size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.
Ey mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardı.:
Ey insanlar! CENAB-I HAK HER HAK SAHİBİNE HAKKINI VERMİŞTİR. VÂRİS İÇİN VASİYETE GEREK YOKTUR.Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr için mahrumiyet cezası vardır. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenab-ı Hak bu insanların ne tevbelerini ne de şehadetlerini kabul eder."
Rasûlüllah sözlerinin burasında dinleyenlere sordu: "Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?" Ashab-ı Kiram cevap verdi:
"Allah'ın risâletini tebliğ ettin; risalet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun diye şehadet ederiz." Rasûlullah şehadet parmağını semaya kaldırarak üç kez "Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab!" buyurarak Arafat'taki hutbesini bitirdi. 
Görüldüğü gibi, bu hutbede Rasülüllah’a iftira atılmış, Allah’ın ayetlerine ters düşen ifadeler, Rasülüllah’ın ağzından bu hutbeye yerleştirilmiştir. Beşinci paragrafta, Kur’an’a ters olarak; cahiliye Araplarının kadın ve kadın haklarına yönelik ilkeleri geri getirilmiş, kadınlar bir emtia yerine konulmuş, erkeklere kadınlara ceza verme ve verdiği cezayı infaz etme yetkisi tanınmıştır.
Bu hutbe içerisinde yer alan “Ey müminler, size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır” bölümü; dini yozlaştırmak ve dine Kur’an dışı kaynak yaratabilmek için, farklı rivayetlerde “Allah’ın kitabı Kur’an”, “Allah’ın kitabı Kuran ve benim sünnetim”, “Allah’ın kitabı ve ehlibeytim” gibi versiyonlarla yer almaktadır.
Ayrıca, bu hutbenin değişmez bir parçası olan, altını çizerek yazdığımız “CENAB-I HAK HER HAK SAHİBİNE HAKKINI VERMİŞTİR. VÂRİS İÇİN VASİYETE GEREK YOKTUR.” ifadesini Rasülüllah’ın söylemiş olup olamayacağını, her mümin, miras taksim ayetlerinde doğacak haksızlığı ortadan kaldırmaya yönelik hükümleri içeren aşağıdaki ayetleri okuduktan sonra değerlendirmelidir: 
Bakara; 180:
180– Sizden birinize ölüm hazır olduğu vakit, eğer bir hayır (mal) bıraktıysa, müttekıler üzerine bir hak olarak, babası-anası ve en yakın akrabası için, maruf ile vasiyet etmek yazıldı (farz kılındı). 
Bakara; 240:
240– Ve sizden eşler bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Artık onlar, çıkarlarsa, maruf ile kendilerinin yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah Aziyz’dir Hakiym’dir.
Hakkı Yılmaz...

Yorum Yaz

Yorumlarınız İçin Teşekkür ederim...Erkan Alaca

Etiketler

Aile (1) Alak (1) Alamet (1) Allah (4) Amacı (1) Amaç (1) Anlam (1) Arafat (1) Arap (1) Ay (1) Ayet (2) Bakara (1) Bakış (1) Boşanma (1) Bozmak (1) Bozulma (1) Buhari (1) Cemaat (1) Ceza (1) Cin (1) Cuma (1) Çelişki (1) Din (3) Diriltme (1) Doğa (1) Doğum (1) E-book (1) Enerji (1) FlashBook (1) Gerçek (1) Gösterge (1) Hac (1) Hacc (3) Hadis (2) Haksızlık (1) Haram (1) Haremlik (1) Hıristiyanlık (1) Hukuk (1) İbadet (1) İblis (1) İkame (1) İnsan (1) İsa (1) İslam (2) İşte Kur-an (1) Kabe (3) Kadın (6) Kadının Şahitliği (1) Kavram (1) Kaynak (1) Keffarat (1) Kontrol (1) Kul (1) Kuran (10) Kuran'da Cin (1) Kuranda Dua (1) Kuranda Kadın (4) Kurandaki Hac (2) Kürtaj (1) Mali Destek (1) Melek (1) Mesaj (1) Mescid (2) Meşaril (1) Mezhep (1) Miras (1) Mucize (4) Muhammed (a.s) (2) Nakıs (1) Namaz (5) Oruç (5) Ölüler (1) Peygamber (1) Ramazan (1) Rekat (1) Rivayet (1) Rüku (1) Rüşd (1) Salat (5) Savm (1) Secde (1) Selamlık (1) Sıyam (1) Sohbet (1) Sosyal (1) Sure (2) Şart (1) Şehr (1) Şöhret (1) Takva (2) Talak (1) Tanrı (1) Tavaf (1) Temizlik (1) Tevbe (1) Tirmizi (1) Tutmak (1) Ümre (3) Vakit (1) Yaratılış (1) Zihin (1)