1 Aralık 2012 Cumartesi

Hacc Görevini Bitirmek

0 yorum

Hacc görevini bitiren insanlara Rabbimizin bir uyarısı 
Rabbimiz, hacc vazifesi ile insanların inanç ve yaşam tarzlarının değişeceğini, bu kişilerde İbrahimî bir gelişme olacağını bildirdikten sonra, 200. ayetin son cümlesi ile 201, 202. ayetlerde insanların iki tipine dikkat çekerek bu tiplere örnekler vermiştir. Bunlardan birincisi dünyacılar, ikincisi de hem bu dünya hem de öteki hayat için Allah’a yönelenlerdir. Bu ayetlerle Allah’ın, eğitimini bitiren insanlara yaptığı hatırlatma şudur: Sırf bu dünya için çalışanların yarınları boş kalacak, dünya ve ahireti talep edenler ise hem bu dünyada hem de öteki dünyada mutlu olacaklardır.
Rabbimiz ayrıca, bu ayet grubunda bize çok mükemmel bir dua örneği de lütfetmiş bulunmaktadır: “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve ahirette de bir güzellik- iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!”
Ayetteki “hasene (güzellik- iyilik)” sözcüğünün kapsamını; “sıhhat, emniyet, yeterli rızk, iyi evlat, iyi eş ve düşmanlara karşı güç” olarak değerlendirmek mümkündür.
Bu ayetler bize hacc ödevinin ne kadar önemli olduğunu ve Rabbimizin bu konu üzerinde ne kadar çok durduğunu göstermekte olup, bu hususu şu iki ayet ile daha da iyi anlamaktayız. 
Bakara; 114:
114- Ve Allah’ın mescitlerini, içlerinde Allah’ın adı anılmasın diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir!.. Böylelerinin, o mescitlere girmeleri ancak korka korka olacaktır. Onlar için dünyada bir rezillik vardır. Bunlar için ahirette de büyük bir azap vardır. 
Hacc; 25:
25- Şüphesiz inkâr eden, Allah’ın yolundan, insanlar ( orada ibadete kapanan veya dışarıdan gelen fark etmez) için eşit kılınan Mescid-i Haram’dan (dokunulmazlığı olan mescitten) alıkoyan kimseler ve orada zulümle yanlış yola sapmak isteyen kimse; biz ona can yakıcı bir azaptan tattırırız. 
İlgili ayetler - 2: Bakara; 158:
158- Şüphesiz Safâ ve Merve Allah'ın alâmetlerinden birkaçıdırOnun için her kim Beyt’i kasteder Beyt’e gider veya Umre yaptırılırsa buralarda dolaşmasında kendisine bir sakınca yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah, karşılık verendir, en iyi bilendir. 
Bu ayette, Allah evi yapılmış Ka’be’ye öğretmen veya öğrenci giden (Hacc eden), veya oraya bilgi edinmek amacıyla, zihinsel gözden geçirme amacıyla kısa süre giden ve götürülen kimselerin, Safa ve Merve tepelerinde dolaşmalarında sakınca olmadığı, olmayacağı, buraların da, Allah’ın diğer alâmetleri gibi birer alamet oldukları açıklanmaktadır.
Ayetin tahliline başlamadan önce, bu ayetin inişi ile ilgili klasik kaynaklarda yer alan sebebi takdirlerinize sunuyoruz. 
1- Âyetin Anlaşılmasına ve Nuzül Sebebine Dair Rivayetler: 
Buhârî'nin Asım b. Süleyman'dan rivayetine göre şöyle demiş: Enes b. Mâlik'e Safa ile Merve hakkında sordum. Şöyle dedi: Biz bunların (arasında tavaf etmenin) cahiliye işlerinden olduğu görüşünde idik. İslâm gelince onlardan uzak durduk. Yüce Allah da: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi.
Tirmizî'nin de rivayetine göre Urve şöyle demiş: Ben Aişe'ye şöyle dedim: Safa ile Merve arasında tavaf etmeyen herhangi bir kimse aleyhinde bir şey olduğu görüşünde değilim ve ben ikisi arasında tavaf etmemeye de aldırmıyorum. Bana şöyle dedi: Kızkardeşimin oğlu, ne kadar kötü birsöz söyledin. Rasûlullah (s.a) da müslümanlar da (ikisi arasında) tavaf ettiler. Müşellel’deki tağût olan Menat için ihlal eden (hacc için telbiyede bulunan) kimseler Safa ile Merve arasında tavaf etmezlerdi. Bunun üzerine yüce Allah: "Her kim Beyt'i hacceder veya umre yaparsa onlar arasında tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi. Eğer durum senin dediğin gibi olsaydı: "Onlar arasında tavaf etmemesinde kendisi için bir vebal yoktur" denmesi gerekirdi. ez-Zührî der ki: Ben bunu Ebu Bekir b. Abdurrahman b. el-Haris el-Hişam'a zikrettim ve bunu beğendi ve: Şüphesiz ki bu, bir ilimdir, dedi. Ben ilim ehlinden birtakım kimseleri şöyle derken dinledim: Safa ile Merve arasında tavaf etmeyen Araplar şöyle derlerdi: Bizim bu iki taş arasında tavaf etmemiz bir cahiliye işidir. Ensar'dan olan başkaları ise şöyle dediler: Bizler, Beytullah'ı tavaf etmekle emrolunduk, Safa ile Merve arasında tavaf etmekle emrolunmadık. Bunun üzerine yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir" buyruğunu indirdi. Ebu Bekr b. Abdurrahman der ki: Gördüğüm kadarıyla bu âyet-i kerime hem bunlar, hem berikiler hakkında inmiştir. (Tirmizî) der ki: Bu hasen sahih bir hadistir."
Buhârî de bu manada bu hadisi rivayet etmiştir. Oradaki rivayette yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir" buyruğunu indirdi; denildikten sonra şu ifade yer almaktadır:
Aişe dedi ki: "Rasûlullah (s.a) her ikisi arasında tavaf etmeyi bir sünnet olarak uyguladı. Herhangi bir kimsenin ikisi arasında tavaf etmeyi terketmesi yakışmaz." Sonra bunu Ebu Bekr b. Abdurrahman'a haber verdim de şöyle dedi: Şüphesiz ki bu bir ilimdir, daha önce bunu işitmemiştim. İlim ehlinden birtakım kimselerin -Aişe'nin zikrettiklerinden başka şunu sözkonusu ettiklerini dinledim: Menat için ihrama giren birtakım kimselerin hepsi Safa ile Merve arasında tavaf ediyorlardı. Allah Kur'ân-ı Kerim'de Beyt'in tavafını sözkonusu edip Safa ile Merve'den söz etmeyince şöyle dediler: Ey Allah'ın Rasûlü, biz Safa ile Merve arasında tavaf ediyorduk. Allah da Beytullah'ın etrafında tavaf etme emrini indirdiği halde Safâ'dan söz etmedi. Safa ile Merve arasında tavaf etmemizin bizim için bir mahzuru var mıdır? Bunun üzerine yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir" âyetini indirdi. Ebu Bekr der ki: Benim işittiğim şu ki bu âyet-i kerime her iki kesim hakkında nazil olmuştur: Cahiliyye döneminde Safa ile Merve arasında tavaf etmekten çekinen kimseler ile daha sonra İslâm geldikten sonra yüce Allah Beyt'in tavafını emredip de Safa (ile Merve)yi sözkonusu etmediğinden dolayı Beyt'in tavafından sonra bilinen şekilde söz edinceye kadar ikisi arasında tavaf etmekten çekinen kimseler hakkında nazil olmuştur.
Tirmizî Asım b. Süleyman el-Ahvel'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Enes b. Malik'e Safa ile Merve hakkında soru sordum da şöyle dedi: Safa ile Merve cahiliyye döneminin şe'airinden (alâmetlerinden) idi. İslâm gelince ondan uzak durduk. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Her kim Beyt'i hacceder ve umre yaparsa onlar arasında güzelce tavaf etmesinde kendisi için bir vebal yoktur" buyruğunu indirdi. (Devamla) dedi ki: Bu ikisi arasında tavaf (yani sa'y) tatavvudur. (Nitekim yüce Allah daha sonra şöyle buyurmaktadır:) "Gönül isteğiyle kim bir hayır işlerse gerçekten Allah şükredenlerin ecrini veren ve herşeyi çok iyi bilendir." Tirmizî der ki: Bu hasen, sahih bir hadistir." Bu hadisi Buhârî de rivayet etmiştir.
İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Cahiliyye döneminde şeytanlar bütün gece boyunca Safa ile Merve arasında sesler çıkartırlardı. Bu ikisi arasında putlar da vardı. İslâm gelince Müslümanlar: Ey Allah'ın Rasûlü, dediler; biz Safa ile Merve arasında tavaf etmeyiz. Çünkü bunlar şirk (koşulan) varlıklardır. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
eş-Şa'bi der ki: Cahiliyye döneminde Safa üzerinde İsaf, Merve üzerinde de Naile adında birer put vardı. Tavaf yaptıklarında bu putlara sürünürlerdi. Müslümanlar bundan dolayı her ikisi arasında tavaf etmekten imtina ettiler. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an) 
İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Safa ve Merve tepelerinin üzerinde birer put vardı. Cahiliyye Arapları onların etrafında tavaf ediyor, onlara ellerini yüzlerini sürüyorlardı. İslâm gelince, müslüman olanlar, bu iki put yüzünden onlar arasında tavaf etmekten hoşlanmadılar. Cenâb-ı Allah bunun üzerine bu ayeti indirdi." (Razi; el Mefatihu’l Gayb) 
Sa'yin dinî bir hüküm kılınmasının hikmeti, meşhur olan şu hikâyedir: Hz. İsmail'in annesi Hâcer, hem kendisinin hem de oğlu İsmail'in susaması neticesi başı dara düştüğünde, Allah Teâlâ hem onun için hem de yavrusu için yerden su kaynatarak, Hacer'in yardımına koşmuş ve böylece mahlûkâtına, dünya yurdunda her ne kadar Allah dostları çeşitli belâlarla mübtelâ olsalar, kendisine yalvarıp yakaran kimseleri genişliğe çıkarmasının yakın olduğunu bildirmiştir. Çünkü O, kendisinden yardım isteyenlere yardım eder. O halde, Hz. Hâcer ile İsmail'in hallerine bir bak, Allah onlara nasıl yardım ve dualarını kabul etmiş, daha sonra da onların yaptıkları fiilleri bütün mükelleflere kıyamete kadar bir taat kılmış, Allah'ın, yolunda muhsin olanların (iyi kullarının) mükâfaatlarını zâyî etmeyeceği bilinsin diye, onların yollarını bütün mahlûkat için uyulacak bir yol kılmıştır. Bütün bunlar, Cenab-ı Allah'ın daha önce kullarını biraz korku, biraz açlık, biraz da mal, can ve ürünlerden noksanlaştırarak imtihan edeceğini, bütün bunlara sabredenlerin her iki dünyada mutluluğa ve saadete erişip en yüce maksadı elde edeceklerini haber vermesinden dolayı bir gerçektir. (Razi; el Mefatihu’l Gayb) 
Anlatıldığına göre Safâ'ya bu adın veriliş sebebi seçilen Mustafa’nın üzerinde durmasıdır. Onun bu adından dolayı buraya da Safa denilmiştir. Hz. Havva ise Merve üzerinde vakfe yaptığından buraya da kadın ismi verilmiştir. Bundan dolayı da bu tepenin adı müennes (dişil)dir. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an) 
Kitap ehlinin iddia ettiğine göre bu İsaf ve Naile Ka'be'de zina etmişler, yüce Allah da onları iki taşa dönüştürmüş ve onlardan ibret alınsın diye Safa ile Merve üzerine koymuştur. Aradan uzun zaman geçtikten sonra Allah dışında bunlara ibadet edilir olmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an) 
Safa İle Merve'nin Mânâsı
Buna göre ve kelimeleri sanki aynı manadadırlar????. Müberred kendisine çamur gibi şeyler bulaşmamış veya toprak karışmamış her kayaya denir. Bu kelimenin kökü ise, "saf olmak" manasına gelen?”safa” fiilidir." demiştir. (Merve) kelimesine gelince, bunun hakkında Halil şöyle demiştir: "Pürüzsüz, bembeyaz, çok sert taşlara "Merve" denir." Başkaları da "O, küçük bir taş manasına gelir. Cem-i kıliet olarak şeklinde, Cem-i kesret olarak ise şeklinde cemilenir. Ebu Züeyb şöyle demiştir."Öyle ki hadiseler karşısında ben sanki hissiyat safası ile her gün dövülen beyaz kara parçası gibiyim. (Razi; el Mefatihu’l Gayb) 
Safa 
“Safa”, büyük ve pürüzsüz, topraksız, düzgün kaya parçasına verilen addır. Çamur ve toprağın karışmadığı her kaya parçası için kullanılır. Fiil kalıbında kullanıldığında, “saf ve duru olmak” manasına gelir. Bu sözcüğün “safvan” kalıbı bakara 264’te yer almıştır: 
Bakara; 264:
264- Ey iman etmiş kimseler! Allah’a ve son güne inanmadığı halde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isabet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidayet etmez. 
Ancak, Bakara/ 158’deki “Safa”, özel isim olup, Mekke’de Ka’be’nin doğusunda bulunan bir tepenin adıdır, yani ayetteki “es Safa” özel isimdir. 
Merve 
“Merve” kelimesi de; “pürüzsüz, beyaz ve sert taş” demektir. Bu da “Safa” gibi özel isim olup Mekke’de Ka’be’nin civarında bir başka tepenin adıdır. 
Şeâir 
“ شعائرŞeair” sözcüğü, “bilmek, akletmek, idrak etmek’’ anlamındaki “ شعرşar” kökünün türevlerindendir. Şiir sözcüğü de buradan gelir. Şiire bu ismin verilmesi, her konuda bilgi kaynağı olmasındandır. Bu sözcüğün türevlerinden “şear”`; ağaç ve ağaçlık, sık orman, ağaçlı bahçe gibi, ağaç eksenli olarak kullanılır. Yine bu sözcüğün, iç çamaşırı, atın çulu, arpa, terazi dirhemi, develere işaret vurma gibi daha birçok anlamlarda kullanılan türevleri de vardır.
“ شعارŞiar”, “ شعيرةşeıyra”, (çoğulları; شعائرşeair) sözcüğü, “alamet (bilgi sağlayan; belirti)” demektir. Ki bu sözcük savaşta veya seferde askerlerin arkadaşlarını, bölüklerini, takımlarını bulmaları, kaybetmemeleri için koydukları herhangi bir belirtinin adıdır. (Lisanü’l Arab, c.5 , s. 125- 130, “ş a r” mad)
Şeair sözcüğü, Kur’an’da bu ayetin dışında Maide; 2, Hacc; 32, 36. ayetler olmak üzere üç yerde daha geçer. Hepsinde de “ شعائر اللّهŞearilillah (Allah’ın alâmetleri; Allah’ı tanımaya, bilmeye alâmet olan her şey” anlamındadır. Konu ettiğimiz ayetlerde de aynı anlamdadır.
Ama her ne hikmetse bu anlam, araya bir “itaat” sözcüğü eklenivermek suretiyle “Allah’a itaatin alâmetleri, nişaneleri, sembolleri” anlamıyla meşhurlaştırılmıştır. Halbuki ayetlerde “Allah’ın alametleri” diye geçmekte olup, Bakara/ 158’de de “ منmin” edatı getirilerek “Allah’ın ayetlerinden birkaçıdır” buyrulmuştur.
Safa ile Merve’nin Allah’ın alâmetlerinden oluşu, şu ayet delaletiyle daha iyi anlaşılmaktadır: 
Fatır; 27, 28:
27- Görmedin mi gerçekten Allah gökten bir su indirdi? Biz onunla renkleri başka başka meyveler/ ürünler çıkarıverdik. Dağlardan da yollar var; beyazlı, kırmızılı çeşitli renklerde (renklerin değişik tonlarında). Ve kapkara topraklar/ yollar da var.
28- İnsanlardan, diğer canlı varlıklardan ve davarlardan da böyle türlü türlü renkte olanlar vardır. Kulları arasında Allah’tan ancak bilginler haşyet ederler (derin hayranlık ve saygı duyup ondan uzaklaşmaktan korkarlar). Hiç şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır. 
Görülüyor ki, yeryüzündeki varlıkların farklılığı Mutlak bir iradenin, Mutlak bir gücün ve Mutlak bir yaratıcının varlığına kanıt olmaktadır. Eğer tüm varlıklar tekdüze; birbirinden farksız olsalardı, onlar mukayyet (kurala bağlı, sınırları belirli) bir iradenin, mukayyet bir kudretin eserleri olurlardı. Safa ve Merve de yapısal farklılığı ile Allah’ın sayısız alâmetlerinden ikisidir.
Ayetteki “Buralarda dolaşmasında kendisine bir sakınca yoktur” ifadesinden anlaşıldığına göre; Safa ve Merve tepelerinin, üzerinde şirk koşulmuş, kirletilmiş yerler olması sebebiyle, orada dolaşmanın sakıncalı olacağı müminlerce düşünülmüş olmalı ki, ayette kendilerine “Buralarda dolaşmasında kendisine bir sakınca yoktur” denilerek, buraların da diğerleri gibi birer Allah’ın alâmeti olan yer olduğu açıklaması yapılmıştır.
Buradan; kilise, havra gibi geçmişi kirli olan yerlerin, temizlendikten sonra mescit, okul yapılmasında, oralarda dolaşılmasında sakınca olmadığı, olmayacağı anlaşılmaktadır.
Bu ayetin tahlilinde bir de şu noktanın belirtilmesinde yarar vardır: Rabbimiz ayetinde “oralarda tavaf etmede” buyurmaktadır. Tavaf; “dolaşmak” demektir ki bununla, bu tepelerin dolaşılması kastedilmiştir. Ne yazık ki Allah’ın kullandığı sözcüğün anlamı, “SA’Y” sözcüğünün anlamı ile değiştirilmiş ve yukarıdaki alıntılarda görüldüğü gibi “iki tepe arasında yürümek, koşmak” şeklinde, uzun zamandır uygulanıp duran bir ritüel ortaya çıkarılmıştır. Dolayısıyla da, Safa ve Merve’nin dolaşılması hacc emrinin bir parçası değildir. Evrendeki bütün her şey gibi oraların da Allah’ın alâmetlerinden olması sebebiyle Safa ve Merve sadece, hacc veya umre için Ka’be’ye gelenlerin dolaşmalarında hiçbir sakınca olmayan yerlerdir. 
Sonuç 
Yukarıdaki tespitler neticesinde, hacc uygulamasının aşağıdaki gibi özetlenmesi mümkündür: 
- Hacc emiri/ hacc düzenleme komitesi tarafından Hacc ayları tüm dünyaya ilan edilir.
- Şartları uygun olan insanlar; Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, doğal dindar, ateist herkes gidip orada dört ay süreyle İbrahimî eğitim alır.
- Hacca iştirak edenlerin güvenlikleri, yeme-içme ve barınma giderleri mü’minler tarafından karşılanır.
- Eğitilmiş, kurmaylaşmış müminler, tüm Müslümanlar için bir sene geçerli olacak, idari, siyasi ve askeri ültimatomyayınlar.
- İbrahimî eğitim için Müslüman olmayanlar; hıristiyan, Yahudi, müşrik, atesit vs. de hacca götürülür. Onların da orada mü’minleşmesi; tevhid ehli olmaları sağlanır. 
İşte Kur’an’ın haccı, budur. Bugünkü ham veya bayat insanların tavaf, sa’y, şeytan taşlama, zemzem içme, zemzem ve hurma hammaliyesi ile yaptıkları hacc, sadece ÇÖL TURİZMİDİR, taşın- toprağın kutsanmasıdır; İslam dinindeki hacc değildir. 
Hakkı Yılmaz...

Yorum Yaz

Yorumlarınız İçin Teşekkür ederim...Erkan Alaca

Etiketler

Aile (1) Alak (1) Alamet (1) Allah (4) Amacı (1) Amaç (1) Anlam (1) Arafat (1) Arap (1) Ay (1) Ayet (2) Bakara (1) Bakış (1) Boşanma (1) Bozmak (1) Bozulma (1) Buhari (1) Cemaat (1) Ceza (1) Cin (1) Cuma (1) Çelişki (1) Din (3) Diriltme (1) Doğa (1) Doğum (1) E-book (1) Enerji (1) FlashBook (1) Gerçek (1) Gösterge (1) Hac (1) Hacc (3) Hadis (2) Haksızlık (1) Haram (1) Haremlik (1) Hıristiyanlık (1) Hukuk (1) İbadet (1) İblis (1) İkame (1) İnsan (1) İsa (1) İslam (2) İşte Kur-an (1) Kabe (3) Kadın (6) Kadının Şahitliği (1) Kavram (1) Kaynak (1) Keffarat (1) Kontrol (1) Kul (1) Kuran (10) Kuran'da Cin (1) Kuranda Dua (1) Kuranda Kadın (4) Kurandaki Hac (2) Kürtaj (1) Mali Destek (1) Melek (1) Mesaj (1) Mescid (2) Meşaril (1) Mezhep (1) Miras (1) Mucize (4) Muhammed (a.s) (2) Nakıs (1) Namaz (5) Oruç (5) Ölüler (1) Peygamber (1) Ramazan (1) Rekat (1) Rivayet (1) Rüku (1) Rüşd (1) Salat (5) Savm (1) Secde (1) Selamlık (1) Sıyam (1) Sohbet (1) Sosyal (1) Sure (2) Şart (1) Şehr (1) Şöhret (1) Takva (2) Talak (1) Tanrı (1) Tavaf (1) Temizlik (1) Tevbe (1) Tirmizi (1) Tutmak (1) Ümre (3) Vakit (1) Yaratılış (1) Zihin (1)